Sosyal İzolasyon Tamam Peki Ya Evdeki Sınırlar

Aile içi ilişkiler ve çocuk gelişimiyle ilgili düşünürken sınırlar konusu sıklıkla gündeme gelen temel başlıklardan biri olmuştur. Sağlıklı sınırlar oluşturabilmenin çocuğu koruyucu, destekleyici, yaşama hazırlayıcı ve güvenli aile yapısını koruyucu işlevleri yeni konular değil. Peki, içinden geçtiğimiz şu dönemde ne oluyor da kendimizi hem sınırlarımızın çok ihlal edilmesinden hem de fazla sınırlandırılmaktan şikâyet ederken buluyoruz? Bir taraftan sosyal hayatta sahip olduğumuz mesleki kimliklerimizin hikmeti azalırken sorumluluklarının devam etmesi, bir taraftan güncel meselelerin yarattığı stres ve diğer taraftan çocukların akademik ve sosyal gelişimleri açısından anne-babaların artan sorumluluklarıyla, ebeveyn dayanıklılığını sınayan bir süreçten geçiyoruz. Bu dönemde ben-sen, içeri-dışarı, sosyal hayattaki ben-evdeki ben sınırlarının karışması evdeki ilişkisel sınırlara da zarar vermeye başlamış olabilir. Sosyal medyada çocuklarla sağlıklı sınırları ve rutini korumak için mücadele ederken derbeder olan ebeveyn skeçlerini hepimiz eğlenerek izliyoruz; lakin süreç uzun, konu önemli: mahremiyetimizi kaybediyoruz. Bu yazıda içinde bulunduğumuz mecburi şartları bir mahremiyet istilasına çevirmemek için çocuklarla sağlıklı sınırlar oluşturmak ya da var olanları korumak konusunu ele almayı deneyeceğim.

Okumaya devam et “Sosyal İzolasyon Tamam Peki Ya Evdeki Sınırlar”
Share

Hadi Beynimizin “Kaydet Tuşu”na Basalım!

İçinde bulunduğumuz dönem bizi evlerimize hapsetmiş ve hiçbir şey yapamıyormuş gibi hissettiriyor. Bu sürecin ne kadar süreceği ile ilgili bilinmezlik ise hepimizde kaygı yaratıyor. Hele de evimizde yaşamımıza eşlik eden tatlı, minik yol arkadaşlarımız, çocuklarımız varsa.

Hayatımız bir anda bu kadar değişmişken, bu süreci çocuklarımızla birlikte en sağlıklı biçimde nasıl atlatabiliriz?

Hadi beynimizin kaydet tuşuna basalım!

Okumaya devam et “Hadi Beynimizin “Kaydet Tuşu”na Basalım!”
Share

Çiçekler Açıyor Dışarıda; Bizi Güçlendiriyorsun Karantina…

Günlük yaşam rutinlerimizin değiştiği, hayatlarımızda ilk kez deneyimlediğimiz, belirsizliği ve öngörülemezliği ile zorlu bir süreçten geçiyoruz. Sosyal mesafelendirme önlemleri gereği rutin haline gelmiş alışkanlıklarımızı sürdüremiyor oluşumuz ve salgının seyrinin ve olası sonuçlarının ne yönde gelişeceğini bilmeyişimiz ile doğamız gereği ihtiyaç duyduğumuz belirlilik, özgür hareket etme, kontrol gibi deneyimlerimiz sınırlandırılmış durumda. Bununla birlikte artan belirsizliğin yol açtığı korku, kaygı, panik ve stres deneyimleri bizlerin ve çocuklarımızın ruhsal sağlığı için de risk oluşturuyor. Biliyoruz ki yetişkinler olarak bizlerin bu süreci karşılama şekli, yapılması gerekenlere uyumlanma tarzı ve baş etme becerileri, çocuklarımızın olanları doğru değerlendirebilmeleri, meraklarını kaygıya dönüştürmeden sorularına cevap alabilmeleri ve bunun geçici bir dönem olduğunu fark edip moral bulmaları açısından oldukça önemli. Bu sebeple aşağıda, olumsuz durum ve duygulanımlarla karşı karşıya kaldığımızda en iyi çıkış yolunun olanları ve hislerimizi yok saymadan, onların tam da içinden geçiyor olduğunun bilinciyle derlediğim, bu süreçte çocukların ruhsal sağlığını korumak adına sizlere yardımcı olabileceğini düşündüğüm bazı öneriler yer almakta.

Salgın Sürecinde Çocukların Ruhsal Sağlıklarını Korumak için Öneriler

Okumaya devam et “Çiçekler Açıyor Dışarıda; Bizi Güçlendiriyorsun Karantina…”
Share

Erken Çocukluk Dönemi Resim ve Aile Tutumları…

Belki de insan, varoluşunun en büyük devrimini kurgu yeteneğini keşfetmek ile başlatmıştır…

Filmi birazcık daha ileri sararsak; Pablo Picasso’yu çizdiği balık resmi balığa benzemediği için yargılayan, Michel Foucault’a “Bu bir pipo değildir” kitabını yazdıran, Antoine de Saint-Exupéry’e bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasını anlattıran (veya tam tersi) şey ne ise konumuz da tam olarak o!

Çocuğun resimlerindeki ifade zenginliği, yaşama ilişkin görgü ve edinilen bilgilerle yakından bağlantılıdır. Görsel algılama, çocuğun diğer duyuşsal, bilişsel becerilerine göre en etkili olanıdır. Birçok eğitimci ve araştırmacının saptadığı gelişim kuramları, çoğunlukla çocuk resimleri üzerinde yapılan sayısal gözlem ve incelemeye dayanmaktadır. Bu nedenle saptanan çizgisel özellikler her kuramda hemen hemen aynıdır. Ancak araştırmacıların ayrıldıkları nokta, bu çizgilerin oluşum biçimleri üzerindedir; bu biçimlerin zihinsel bir soyutlama sonucu kavramlarına mı bağlı, yoksa doğrudan görsel algılarına mı bağlı olduğudur. Yani çocuk bildiğini mi çizer, gördüğünü mü? Yapılan deneyler ve araştırmalar çocukların hem gördüklerini hem de bildiklerini çizdiklerini gösterir.

Küçük çocuklarda tam bir kavram oluşmadığı için çizgileri her ne kadar bir soyutlama gibi görünse de algılarına bağlı anlık izlenimlerin etkisini taşır. Çocuk büyüdükçe resimleri algısal kavramsal bir süreci yansıtır. (Kırışoğlu, 1998)

Okumaya devam et “Erken Çocukluk Dönemi Resim ve Aile Tutumları…”
Share

Çocuğum Dışlanıyor Ne Yapmalıyım?

Arkadaş ilişkileri çocukların gelişiminde büyük rol oynar. Aileden sonra yoğun etkileşime girdiği ilk kişiler arkadaşlarıdır.

Sosyal çevre ve gelişimi arttıkça daha çok arkadaş ihtiyacı duyar. İlkokula başlaması ile gruba dahil olma, lider olma isteği, popüler olma isteği artar. Bu sayede çocuk beğenildiğini hisseder. Kabul gördüğü durumlarda mutlu olur. Reddedildiğinde kızar, üzülür, içe döner. Bu durumda çocuk eve mutsuz gelir. Anne ve babalar çeşitli çözümler bulmaya çalışır. Zaman zaman onlarla üzülen anne baba, bu durumun sürekli olacağını düşünür ve kaygı duyar. Oysa ki küçük ip uçları ile çocuğumuza büyük yardımlar yapabiliriz. Okumaya devam et “Çocuğum Dışlanıyor Ne Yapmalıyım?”

Share

Çocuklarda Zeka Geliştiren Dört Oyun

Birazdan okuyacağınız dört oyun sayesinde hem çocuklarınızla kaliteli, eğlenceli zaman geçireceksiniz hem de zeka gelişimlerine katkıda bulunacaksınız.

1. Bil bakalım kaç tane?
Bu oyunla çocukların tahmin becerisini geliştirmeye destek olabilirsiniz.

zekaŞeffaf bir kavanoz bulun ve içine deniz kabukları, çakıl taşı, ataş gibi küçük nesneleri karışık olarak koyun. Kavanozu çocuğunuza göstererek içinde kaç tane nesne olduğunu tahmin etmesini isteyin. Bir tahmin yaptıktan sonra kavanozun içindeki bir tepsiye boşaltın ve birlikte sayın. Bakın bakalım ne kadar doğru bir tahmin yapmış. Oyunu kolaylaştırmak için nesneleri azaltabilirsiniz veya zorlaştırmak için nesneleri çoğaltabilirsiniz. Kavanoza eklemek için bakliyatları da kullanabilirsiniz. Okumaya devam et “Çocuklarda Zeka Geliştiren Dört Oyun”

Share

Ebeveynlerin Fark Etmeden Yaptıkları 7 Hata

Bu yedi maddeyi iyi okumanızı öneriyoruz. Her ne kadar davranışlarımıza dikkat etsek de bazen işte biz de hata yapıyoruz ve aşağıdaki örnekler de onu gösteriyor. Bu davranışlarla farkında olmadan kötü örnek oluyoruz.

1.TUTARSIZLIKtuttur
Daha dün oyuncak aldığınız çocuğunuza bugün evden çıkarken alışveriş merkezine gittiğinizde bir şey almayacağınızı söylediniz. Alışveriş merkezine gittiğinizde çocuğunuz her gördüğü şeyi istemeye başladı, siz ‘hayır’ dedikçe o ağladı, kendisini yerden yere attı, size vurdu hatta sizi sevmediğini kötü bir anne olduğunuzu herkesin içinde haykırdı. Siz de ‘peki ama bu seferlik, al, al da sus, amann peki peki’ gibi cümleler söyleyip istediği bir şeyi aldınız. İşte o anda çocuğunuza ‘Devamlı ister, ağlar, tutturup onu sevmediğimi söylersem, vurursam annemi bıktırırsam ona istediğimi aldırırım’ı yaşayarak öğrettiniz. Okumaya devam et “Ebeveynlerin Fark Etmeden Yaptıkları 7 Hata”

Share

Ne sıcak, ne soğuk… Serin Olmak…

1Bu sözü yıllar önce Gazi Mahallesinde Baba Destek Programı uygulanırken duyduğumdan beri aklımın hep bir tarafında tutarım. Bu sözü söyleyen, 60’lı yaşlarda, okuma yazma bilmeyen ve 6 yaşındaki oğlu için ısrarla eğitime devam eden Ali amcadan duydum. Ali amca konuşkan bir katılımcıydı ve ne vakit söz alsa eğitimci bir türlü toparlayamıyor ve Ali amcanın sözünü kesmek durumunda kalıyordu. Sözünün kesildiği anlardan birinde Ali amca sinirlendi ve sesini de biraz yükselterek “Hoca, hoca eşle, çocukla serin olacan diyorum, serin” dedi.

Aslında Ali amca, gelişim psikolojisi ve aile eğitimleri literatürünü, bir cümle ile özetlemiş ve saptamasını yapmıştı. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın kültürlerarası psikoloji alanında ödül almasına temel teşkil eden “ Özerk İlişkisel Benlik Kuramı” nın kısa bir özeti gibi bu cümle.* (Çiğdem hanım bu sözüme ne der, nasıl yorumlar merak ediyorum.)

Özerk İlişkisel Benlik Kuramını tanıtabilmek için öncelikle kavramları biraz açmak gerekiyor. Çocuğun benlik gelişiminde iki temel dinamikten bahsedilebilir. Bunlardan ilki anne baba sevgisi, diğeri ise anne baba denetimi. Okumaya devam et “Ne sıcak, ne soğuk… Serin Olmak…”

Share

Şimdi Okullu Olduk, Sınıfları Doldurduk…

1aÇocuk için okula başlamak yeni bilgiler edineceği yepyeni bir dünyanın başlangıcıdır. Öğrenme ve sosyal yönünün yanı sıra duygusal açıdan da çocuk için büyük bir değişikliktir. İçine doğduğu ilk sosyal çevresi olan ailesinden ayrılarak yeni ilişkiler kuracağı bir gruba girmektedir.

Çocukların kişiliklerinin ve bireyselliklerinin biçimlenmesinde, ev ve okul çevresindeki kişilerle etkileşimlerinin büyük rol oynadığı bu dönem oldukça önemlidir. Bu süreçte çocuklar kadar ebeveynlerde çok heyecanlanır. Günler öncesinden okul hazırlıkları başlar. Çantalar, kıyafetler alınır. Okul hayatıyla yeni tanışacak çocuk ve ebeveynler için yaşanan bu tatlı heyecanın yanı sıra birçok belirsizlik de vardır; ‘Çocuğum ilk gün ağlayacak mı?’ Arkadaşları ile uyum sağlayacak mı? ‘Sorumluluklarını yerine getirebilecek mi?’ gibi pek çok soru ailelerin kafasını meşgul eder. Okumaya devam et “Şimdi Okullu Olduk, Sınıfları Doldurduk…”

Share

Abur Cubur… Hapur Hupur…

okulGünümüz çocuklarının beslenme alışkanlıklarını oldukça etkileyen ve çok az kişinin değindiği bir etken vardır; son yıllarda aile yapıları ve çalışma alışkanlıklarında yaşanan değişimler. İnsanlık tarihi boyunca yemek yemek önemli bir toplumsal olaydır ve yemek geleneklerine halen önem veren ülkelerde yemekten alınan lezzet, yeme koşulları ile ilişkilendirilmiştir: hazırlama ve sunum, aile toplantıları ve sofra sohbetleri… Ancak gelişmiş uluslarda yemeğin hazırlanması yalnızca paketi açmak ve gerekiyorsa mikrodalgayı çalıştırmaktan ibaret hale geldikçe, yemek yemek giderek yalnız başına yapılan bir aktiviteye dönmüştür.

2005 yılında Birleşik Krallık’ta 2000 aileye uygulanan bir anket, ailelerden %20’ sinin birlikte hiç sofraya oturmamış olduğunu (!), geri kalanların dörtte üçününse yemeklerini televizyon izlerken yediğini ortaya çıkardı. Daha da ötesi, çoğunlukla aile fertleri aynı televizyonu bile izlemiyorlardı. Birlikte yemek yemekten yalnız yemek başına yemeye doğru bu toplumsal değişim, elektrik hızıyla gerçekleşen birçok başka kültürel değişimin ikincil etkisi olarak neredeyse yorum yapmaya bile izin vermeyecek kadar kısa sürede gerçekleşti. Okumaya devam et “Abur Cubur… Hapur Hupur…”

Share