Corona Günlerinde Sanat!

Bir süredir evdeyiz… En çok özlediğimiz şeydi aslında, Ev! Sevdiklerimizle daha uzun zamanlar geçirmenin hayaliydi bu vakitler, ancak biraz korku filmi tadında oldu kabul ediyorum…

“Gerçeküstücüler”in oyunu mu yoksa gerçekten de “biz büyüdük ve kirlendi dünya” mı bilemiyorum; şu ara sağlıklı olma halini korumak için en iyisi “evde” olmak. Korkuyu yenmenin en güzel yöntemlerinden biri ise sanat 😊

@sidedimes/ adlı bir instagram sayfasında günümüz dünyasının klasik tablolar üzerinden yorumlanması… Dahası instagram hesabında…

Ne diyorduk; eve kapandık diye sanat damarlarımızı koparmaya gerek yok; Mahmut Hoca’nın da dediği gibi okul her yerdir… 😃

Yaklaşık 15 gündür telefonumda ve web tarayıcımın sık kullanılanlarında olan bu uygulamalar keyifli zaman geçirmeme vesile oluyor gidemediğim ve göremediğim müzeleri, galerileri ve eserleri bu sayede gezmiş, görmüş ve dokunmuş oluyorum.

Öyleyse evde; çoluk çocuk, eş dost sanattan konuşmak isteyenler toplaşın telefonumdaki bazı siteleri/uygulamaları sizlerle paylaşacağım;

Bu uygulamaları ister yalnız gezin, isterseniz kol kola ailecek şöyle bir turlayın derim.

Okumaya devam et “Corona Günlerinde Sanat!”
Share

Evde Eğitim “Homeschooling” Yeni Mi?

Merhaba.

Ülkeyi ve tüm dünyayı kasıp kavuran pandemi nedeniyle kendimizi tecrit ediyoruz ve biz, eğitimciler olarak bununla başa çıkmak durumundayız. Bu nedenle bizim için, aslında hepimiz için çok yeni olan bir yolculuğa çıktık: Uzaktan eğitim.

Kafamızda oturmayan bir sürü soru işareti… ‘’Nasıl öğreteceğiz?’’, ‘’Acaba hedef kitlem anlatmak istediğimi anlayabiliyor mu?, ‘’Paylaşmak istediğim bilgiler ne kadar kalıcı olacak?’’, ‘’Bir webcam ve bir mikrofon yardımıyla bir sınıf ortamı oluşturabilir miyim?’’ ve daha da önemlisi; ‘’İnsan olduğumu unutmam değil mi?’’

Merhaba,

Ülkeyi ve tüm dünyayı kasıp kavuran pandemi nedeniyle kendimizi tecrit ediyoruz ve biz anne, babalar olarak çocuklarımız ve kendimiz için bununla başa çıkmak durumundayız. Bu nedenle yepyeni bir süreçten geçiyoruz: Evde eğitim.

Kafamızda oturmayan bir sürü soru işareti…: ‘’Çocuğumuzun eğitim hakkını nasıl koruyacağız?’’, ‘’Çocuğumuzun eğitimi devam edecek ama nasıl?’’, ‘’Öğretmenini dikkatli bir biçimde dinleyebiliyor mu?’’, ‘’Okula giderken evde çalışmalarını yapması için o kadar uğraşıyorduk, şimdi birebir kaldık, nasıl olacak bu iş?’’ ve daha da önemlisi; ‘’Çocuğumuz bu günleri unutacak mı?’’, ‘’Hayatı boyunca bu günleri nasıl hatırlayacak?’’

Okumaya devam et “Evde Eğitim “Homeschooling” Yeni Mi?”
Share

Kim Korkar Sanal Dersten?

Dünyayı etkisi altına alan korona virüs önlemleri kapsamında, 2 haftalık bir ara veriyoruz diye başlayan ve Milli eğitim bakanı sayın Ziya Selçuk’un açıklamasıyla 30 Nisan’a uzatılan süreçte bu duruma hiçbirimiz şaşırmamıştık, zira virüs tüm hızıyla yayılmaya devam ediyordu; bu uzatmayı bekliyorduk ama bir şey için hiçbirimiz tam olarak hazır değildik: Uzaktan Eğitim.

Belki bir çoğumuz bir webinara katılmıştı ya da konferans görüşmesi yapmış hatta bir eğitimi online bir ortamda dinlemişti; ama pek çoğumuz olağan derslerimizin akışında böyle bir ara vermeyi beklemiyorduk ve itiraf edelim, hazır değildik. Teknolojik altyapı, dersler nerede ne zaman yapılacak gibi teknik detaylardan bahsetmiyorum tabii ki; bahsettiğim ve hazır olmadığımız şey aslında kendimizi perşembe günü okuldan normal bir şekilde eve gidip, bir anda tüm bu meselelerin içinde bulmuş olmamız.

Her şey çok hızlı gelişti ve bir anda hepimiz evde hapsolmuş, çocuklarımıza nasıl ulaşacağımızı düşünmeye başlamıştık. Saatler süren konferans görüşmeleri, telefon görüşmeleri ve araştırmalarla tam 1 hafta içinde uzaktan eğitim programları tasarlamıştık.

Okumaya devam et “Kim Korkar Sanal Dersten?”
Share

Erken Çocukluk Dönemi Resim ve Aile Tutumları…

Belki de insan, varoluşunun en büyük devrimini kurgu yeteneğini keşfetmek ile başlatmıştır…

Filmi birazcık daha ileri sararsak; Pablo Picasso’yu çizdiği balık resmi balığa benzemediği için yargılayan, Michel Foucault’a “Bu bir pipo değildir” kitabını yazdıran, Antoine de Saint-Exupéry’e bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasını anlattıran (veya tam tersi) şey ne ise konumuz da tam olarak o!

Çocuğun resimlerindeki ifade zenginliği, yaşama ilişkin görgü ve edinilen bilgilerle yakından bağlantılıdır. Görsel algılama, çocuğun diğer duyuşsal, bilişsel becerilerine göre en etkili olanıdır. Birçok eğitimci ve araştırmacının saptadığı gelişim kuramları, çoğunlukla çocuk resimleri üzerinde yapılan sayısal gözlem ve incelemeye dayanmaktadır. Bu nedenle saptanan çizgisel özellikler her kuramda hemen hemen aynıdır. Ancak araştırmacıların ayrıldıkları nokta, bu çizgilerin oluşum biçimleri üzerindedir; bu biçimlerin zihinsel bir soyutlama sonucu kavramlarına mı bağlı, yoksa doğrudan görsel algılarına mı bağlı olduğudur. Yani çocuk bildiğini mi çizer, gördüğünü mü? Yapılan deneyler ve araştırmalar çocukların hem gördüklerini hem de bildiklerini çizdiklerini gösterir.

Küçük çocuklarda tam bir kavram oluşmadığı için çizgileri her ne kadar bir soyutlama gibi görünse de algılarına bağlı anlık izlenimlerin etkisini taşır. Çocuk büyüdükçe resimleri algısal kavramsal bir süreci yansıtır. (Kırışoğlu, 1998)

Okumaya devam et “Erken Çocukluk Dönemi Resim ve Aile Tutumları…”
Share

Engel mi? Fırsat mı?

Bir an için gözlerinizi kapatın ve kuş cıvıltılarının, şelalelerin şırıltısının kulağınıza çalındığı, yabani çiçeklerin mis gibi kokularının içinizi açtığı ve güneşin üzerinizi kaplayan sımsıkı ağaç dallarından fırsat bulup teninize değdiği bir orman yürüyüşü yaptığınızı hayal edin. Bu yolculuğunuzda yanınızda olmasını dilediğiniz kişiler de olsun anneniz, babanız belki eşiniz. Bu tatlı sakin yürüyüşünüz sırasında ağaçların arasında ışıldayan bir şey olduğunu fark ettiniz ve oraya doğru yöneldiniz. Tam ışıltının olduğu yere ulaşacakken, ayağınız kaydı ve derin bir çukura düştünüz. Şimdi burada 2 ihtimal düşünelim. Ya birinin gelip sizi oradan çıkarmasını beklersiniz, ya zaten yanınızdaki kişinin yokluğunuzu fark edeceğini biliyorsunuzdur ama yine de o gelene kadar kurtulmak için çabalarsınız. İlk ihtimalde biri sizi gelip kurtardığında hiçbir deneyim elde edemezsiniz ve yaptığınız hiçbir yolculuğa devamında tek başınıza çıkamazsınız. Her takıldığınız engelde bir kurtarıcı beklersiniz ve yanınızdaki kişiden ayrılmaya cesaret edemez ve ağaçların arasındaki gizemli ışıltıyı keşfedemezsiniz. İkinci ihtimalde ise sizi bulmaya geleceklerini bilirsiniz ama yine de kurtulmaya çabalarsınız. Belki elleriniz kanar, birkaç kere daha düşersiniz, canınız yanar ama bir çukura düştüğünüzde nasıl çıkmanız gerektiğini öğrenir ve yalnız yolculuklara da çıkmaya cesaret edersiniz. Çıkamadınız mı? Olsun denediniz ve güçlendiniz, sınırlarınızı öğrendiniz ve yanınızdaki kişi sizin kurtulmanıza destek oldu. Ama artık cesaretlisiniz hangi büyüklükteki çukurdan çıkabileceğinizi biliyorsunuz. Bu yolculukta çok fazla takılıp düşeceksiniz ve denedikçe güçleneceksiniz. Zamanla tek başınıza da yola çıkacak gizemli ışıltıları keşfedeceksiniz.

Okumaya devam et “Engel mi? Fırsat mı?”
Share

Önce oyun vardı!

Hollandalı tarihçi Johan Huizinga, yeryüzünde insana ait her şeyin başlangıcının oyun olduğunu gösterir Homo Ludens adlı kitabında. Oyun, farklı biçimleriyle, geçmişten günümüze, çocukluktan yaşlılığa insanların en ilgi çekici eğlenme ve öğrenme aracı olmuştur. Peki bu oyunlardan hangisi insanları en fazla içine çekmiştir? Elbette bu soruya net bir cevap verebilmek kolay değil fakat küçük yaşlarıma ait anılarıma dönüp baktığımda hem göze hem kulağa hitap eden, düşündürürken eğlendiren kukla oyunu, diğer oyunlardan ayrılan birçok farklı yönüyle aldığı galibiyetlerden ötürü bende hep ilk sırada yer alır.

Okumaya devam et “Önce oyun vardı!”
Share

İkinci Yabancı Dil ve Yeni Maceralar

İngilizcenin ana dil olarak tanımlandığı ve yetersiz olduğu düşüncesiyle son yıllarda önemli bir yer edinmiş ikinci yabancı dil, birçok eğitim-öğretim kurumlarında hem velilerin hem de çocukların gözünde soru işaretleri barındırıyor. Fransızca ve Almancanın yıllardır okullarımızda ikinci yabancı dil olarak öğretildiği düşünülürse, bu dilleri geliştirmek için bir şekilde kaynaklar bulunabiliyor veya bilir kişiler sayesinde akıllardaki soru işaretleri sona erdirilebiliyor. Başlığımda ‘’ikinci yabancı dil’’ ifadesini kullanarak genel bir sorunu açıklamaya çalışmak ya da hatırlatmak istesem de, aslında kaynak sıkıntısı çektiğimiz ‘’İspanyolca’’ hakkında bilgilendirmek istiyorum. İspanyolca bildiğimiz gibi dünyada en çok konuşulan dillerden biri olmasıyla son yıllarda ülkemizde çok popüler bir dil haline gelmiştir. Fakat sorun şu ki; günümüzde hangi özel okula adımımızı atsak bu dille karşılaşır ancak bu dil konusunda çocuklarımıza nasıl yardımcı olacağımızı bilemeyiz. Bunun çeşitli sebepleri var elbette. İspanyolca kaynak materyallerini satan yayınevlerinin beş parmağı geçmemesi, internet üzerinde yer alan kaynakların her zaman güvenilir olmaması ve elbette ki anne, babaların dile dair hiçbir fikri olmaması. Son bahsettiğim fikir sahibi olmama konusunu çok doğal karşılıyoruz elbette. Ancak sonrasında anne, babalarda kaygı görüyoruz ve gözlemliyoruz. ‘’Nasıl yardımcı olacağız?’’, ‘’Yardımcı birini mi bulsak?’’, ‘’Ne yapalım hocam, biz de mi öğrenelim?’’ vb.

Okumaya devam et “İkinci Yabancı Dil ve Yeni Maceralar”
Share

Daha İyi Bir Kitap Okuma Deneyimi için 7 Öneri

“Çocuklarınıza doğumdan itibaren kitap okuyunuz” önerilerini görmüş, hakkında yazılar okumuş ve her zaman destekçisi olmuş bir eğitimciyim. Fakat anne olduktan sonra bunu artık sadece desteklemiyor, bir uygulayıcı konumunda bu tespitlerin doğruluğunu şaşkınlıkla ve hayranlıkla görüyorum; yaşıyorum.

Oğlum Serdar henüz küçücük bir bebekken ona resimli kartlar ve kitaplarla kelimeleri tanıtıyordum. Herhangi bir tepki yoktu, ta ki Serdar biraz büyüyene kadar. Yaşını doldurmaya yakın basit hikaye kitaplarını okumaya başlamıştık. Konuşarak ona anlatamadığım şeyleri, kitaptaki karakterler benim yerime ona anlatıyor ve Serdar onları taklit etmeye çalışıyordu. Örneğin, “Max, uçağını uçurmayı çok severmiş” cümlesini okuduğum anda; Serdar elini uçak yapıp “Vuuuuh” diye taklitler yapıyordu.

Çocuklara kitap okumanın etkilerini kendi hayatında görmüş bir eğitimci olarak özellikle de okul öncesi dönemdeki ders planlamalarımızda hikayelere ağırlık vermekle ne kadar doğru bir karar verdiğimize bir kez daha ikna oldum.

Okumaya devam et “Daha İyi Bir Kitap Okuma Deneyimi için 7 Öneri”
Share

3 2 1 Sobe! Buldum sizi hadi çıkın!

Hepimizin arkadaş buluşmalarında tekdüze sohbetlerden sıkılıp ayıp olmasın diye elimizi telefona götürmediğimiz ama fark etmeden de uzaklara daldığımız, girilen toplantıda konudan uzaklaşıp pencerenin dışındaki ağaca konmuş kuşları izlediğimiz zamanlar olmuştur. Genelde de böyle zamanların sonunda o anlarla ilgili aklımızda hiçbir şey kalmaz. Anılarımızı zihnimize kazıyan şey duygularımızdır. Geçmişe dönüp baktığımızda bir doğum günü sürprizini güzel bir anı haline getiren o anki şaşkınlık ve mutluluğumuzdur. Aldığımız bir ölüm haberini, yaşadığımız derin üzüntüyle; annemizin saçımızı okşayışı, hissettiğimiz huzurla; sevgilimizle ilk buluşmamız ise kalbimizin heyecandan deli gibi çarpmasıyla canlanır hafızamızda.

Peki en güzel zamanlarımız, en mutlu anılara sahip olduğumuz zamanlar ne zamandı? Buna çoğu kişinin vereceği cevap çocukluğum olurdu herhalde. O yüzdendir ki 70’ler bahane 80’ler şahanedir. 90’lar çocukluğun yaşandığı son nesildir çünkü şu an hali hazırda orta yaşlı olan kesim bu kuşaktandır ve onlara göre en güzel zaman 90’lardır. Çocukluğumuz, hem en çok oyun oynadığımız (hatta attığımız her adımın oyun olduğu) hem de en çok şeyi öğrendiğimiz zamandır. Öyle ki şu zamanda yeni bir dil öğrenmek için kurslara tonla paralar harcamak zorunda kalırken çocukken sıfırdan bir dil öğreniyoruz. Her gün yeni bir nesneyle karşılaşıyor, onu merak ediyor, belki üniversitesini bitirmiş, mastırını yapmış birini bile cevapsız bırakacak sorular soruyoruz. Peki bunca öğrenme işini kotarıp bir de nasıl sürekli oyun oynamışız? İşte bunu düşündüğümüzde anlıyoruz ki aslında öğrenme süreci dediğimiz şey, oyunlarımızın ta kendisi.

Okumaya devam et “3 2 1 Sobe! Buldum sizi hadi çıkın!”
Share

“Kafa Molası” Nedir? Çocuklar Neden Buna İhtiyaç Duyar?

Son çalışmalar, yeni bir bilgi transferi yapılmadan önce verilen bir boşluk olduğunda insanların daha iyi öğrendiğini söylüyor. Bu hipokampüsün (beynin hafızadan sorumlu kısmı) 20-30 dakika sonrasında bunalması yüzünden.

Şunu her zaman yaparım: Bitirmem gereken bir iş vardır – örneğin şu anda yazdığım yazı gibi – oturur uzunca bir süre onunla ilgilenirim ve bir an gelir artık beynim o işi yapmaya odaklanamaz ve kendimi internette gezinirken ya da bambaşka bir şey yaparken bulurum.

Herkesin odaklanmakla ilgili benzer deneyimleri olmuştur; fakat nedense çocuklardan tüm ders boyunca, hatta tüm okul günü tam dikkat kesilmelerini ve derslere yüzde yüz katılım göstermelerini bekleriz. Etkinlikten etkinliğe, dersten derse koşan çocuklarımızın dikkatleri dağıldığında ise kendimizi yetersiz hissederiz. Neden dikkatlerini çekemiyorum? Neden beni dinlemiyorlar? Diye kendimizi sorgularız.

İşte bu noktada Türkçeye “Kafa Molası” olarak çevirdiğim “Brain Break” kavramını sizlerle tanıştırmak ve neden kullanmamız gerektiğini açıklamaya çalışacağım.

“Kafa Molası” nedir?

Kafa molaları 1 – 5 dakikalık, çoğunlukla bedensel hareket içeren, tabiri caizse silkelenmemizi sağlayan aktivitelerdir. Bu minik aktivite ile tekrardan konsantrasyon sağlamamıza yarayacak enerjiyi yüklemiş oluyoruz.

Okumaya devam et ““Kafa Molası” Nedir? Çocuklar Neden Buna İhtiyaç Duyar?”
Share