Edinerek Öğrenmek İçin ‘Güvenle Bağlanmak’ Şart

Avrupa “Eğitimde Reform” yaparken şu üç basit soruya cevap aradı:

  • Eğitim nedir?
  • Eğitimin amacı nedir?
  • Eğitici ile eğitilen arasındaki ilişki düzeyi nasıl olmalıdır?

Bu sorulara “klasik eğitim” savunucuları şu cevapları verdiler:

  • Eğitim; çocuğun bilgiye yönlendirilmesidir.
  • Eğitimin amacı; iyi vatandaşlar yetiştirmektir.
  • Eğitici, eğitilenden “üstündür.”

‘Modern eğitim’ savunucuları ise bu cevapları çocuk ruh sağlığına zarar verici buldular.

Onlara göre;

Eğitim; çocuğu yönlendirme değil, ona rehberlik etme işiydi…  Çocuk, yönlendirildikçe tembelleşiyor, bilgileri araştırıp bulmak yerine, her an kendisine yeni bilgiler verilmesini bekliyordu. Dışarıdan bakınca, evet öğreniyordu belki çocuk ama edinemiyordu. Öğrendikleri kalıcı olmuyordu. Hâlbuki bilgiye erişilmesine rehberlik edilmiş çocuklar, “kendi yöntemleri ile öğrenmenin” keyfini yaşıyorlardı. Böylece bilgi başkasının “ödüncü” değil, kendi malı oluyordu çocuğun. Yani çocuk edindiği bilgileri sahipleniyordu. Ayrıca, bilgiye erişmek için kendi yönettiği sürecin her aşaması öğrenmenin bir parçasına dönüşüyordu. Böyle öğrenilmiş bilgi, yıllarca kullanılmasa bile, bir gün yeniden kullanılacağında kolayca hatırlanıyordu.

Klasik eğitim rejime bağlı “iyi vatandaşlar” yetiştirmek için çaba sarf ederken, modern eğitimler “iyi insan” yetiştirmeyi amaçlıyordu. İyi insan olan iyi vatandaş olabiliyordu belki ama kurallara bağlı iyi vatandaşlar her zaman iyi insan olamayabiliyordu. Çocukta iyilik hâli oluşabilmesi için, eğitim ortamının çocuğun kendini iyi hissedeceği bir yapıda olması gerekiyordu. Bu, kimi zaman bir doğal bahçe, içinde kazların ve tavukların bulunabileceği botanik park, kimi zaman ise güncel yaşamın içinde herhangi bir yer olabilirdi. Eğitim, yaşamdan soyutlanmış binalar içinde değil, yaşamın içinde kalıcı hâle geliyordu. Klasik eğitimde, eğitici kendini eğitilenden “üstün” görmesine karşın, modern eğitimlerde eğitici “insan olmaktan kaynaklanan bir eşitlik” hissi ile öğrencisine yardımcı oluyordu. Eğiticinin bu mütevazı tutumu, eğitilenin eğiticiye karşı saygısını oluşturduğu gibi, derin bir “bağlanmayı” da beraberinde getiriyordu. Eğitici ile eğitilen arasında gerçekleşen bu bağ edinerek öğrenmenin de temeliydi.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, eğitici ile eğitilen arasında “güvenli bağ” oluştukça başarı artıyor, bağ zayıfladıkça başarı düşüyor. Bu, çok zeki bir çocuk olsa da böyle…
Pedagoglar, eğitimde başarısız bir çocuğun “kök” problemini araştırırken “öğretmenini seviyor musun?” sorusunu sormayı ihmal etmezler. Bu soru, çocuğun performansının özetidir. Bir çocuk öğretmenini sevdiği kadar öğretmenin anlattığı dersi sever, ödev yapmayı sever. Bir çocuk öğretmenini sevmediği kadar da dersi sevmez, ödev yapmayı sevmez.

“Bir öğretmenin kendini sevdirmek gibi bir görevi var mıdır?” sorusuna klasik eğitim savunucuları “hayır” cevabı verirken, modern eğitimciler “Öğretmenin en üstün özelliği öğrencisi tarafından seviliyor olmasıdır.” diye tarif ederler.

O hâlde, “kalıcı öğrenme” için;

Eğitici, öğrencisine karşı büyüklük hissine kapılmadan, mütevazı bir yapıya sahip olmalı.
Öğrencisini yönlendirici, yönetici değil, ona rehberlik edici bir genişliğe erişmiş olmalı.
Öğrencisini birilerine göre değil, iyi bir insan olmaya göre yetiştirecek eğitimi kurgulamayı bilmeli.

Pedagog Dr. Adem Güneş

Kaynak: http://www.aksiyon.com.tr/adem-gunes/edinerek-ogrenmek-icin-guvenle-baglanmak-sart-3-540157www.egitimpedia.com

 

 

Share

3 Ay Boşum Kaygısız Başım

Öğretmen olmak öyle bilindiği üzere tatillerden ibaret değildir. Yattığın yerden para kazanmak hiç değildir. ‘Vay arkadaş, öğretmen olmak varmış!’ diyenlere gelsin.

Öncelikle iyi bir dinleyici olmalısınız. Ama öyle bir kerede bir kişiyi değil aynı anda 5 kişiyi birden dinleyebilmelisiniz ve de anlayabilmeli.

Gözlerinizi dört açmalısınız. En sağınızdakine bakarak konuşurken en solunuzdakinin ne yaptığını rahatlıkla görebilmelisiniz. Aksi takdirde kaşla göz arasında oluşabilecek hasardan tamamen siz sorumlusunuzdur. Bu, arkadaşının kulağına kalem batıran, kız arkadaşının saçını çeken, sandelyeden düşen, hatta ve hatta çantasını toplamış camdan kaçmaya çalışan haşere bir çocuğun kaşla göz arasındaki hamlesi olabilir. Yalan makinalarına ihtiyaç duymadan gözlerinin içinden anlamlısınız çocuğun samimiyetini. O, mevcut bir kusuru ‘Ben yapmadım’ diye inkar etmeye çabalarken, siz, doğrunun yolunu göstermeye çoktan başlamış olmalısınız.

Bitmek tükenmek bilmeyen şikayetlerine nezaketle ve sukunetle yanıt vermelisiniz. Aynı anda kendilerini %100 haklı gören farklı arkadaş gruplarına objektif yaklaşıp sağlıklı çözümler sunabilmelisiniz.

Vücut direnciniz yerinde olmalı. Aynı anda size sarılan 5 çocuğa karşı sapasağlam ayakta durabilmelisiniz. İyi uyumalı ve sağlıklı beslenmelisiniz. Zihniniz gelebilecek en dahi belki de en hain sorulara bile kolaylıkla yanıt verebilecek berraklıkta olmalıdır.

40 dakika içinde 25 farklı bedenin 25 farklı karakterin gösterdiği, 25 farklı tepkiye olağanca doğallığıyla karşılık vermelisiniz.

Hata yapmaktan korkanı cesaretlendirebilmeli, hırsına yenik düşeni gerektiğince törpüleyebilmeli, öfkesini kontrol edemeyeni tüm sevecenliğinizle ve sabrınızla kucaklayabilmeli, enerjisini durduramayanı kontrol altında ve hareketli tutabilmeli, kabuğuna saklanmışın saçlarına usulca dokunabilmeli, kalemleri arasında kaybolanın dikkatini kolayca çekebilmelisiniz.

Aynı soruya 10 dakika içinde en az 10 kez, isyan etmeden aynı şekilde yanıt verebilmelisiniz. Bir söylediğinizi herkes eksiksiz yapana kadar gerekirse 78 kez bıkmadan tekrarlayabilmelisiniz.

Hepsini içinizden gelerek, severek, keyif alarak yapıp bunun gerçekliğini tüm çocuklara hissettirebilmelisiniz. Ve tabi  tüm bunların yanı sıra; coğrafya, fen, matematik, İngilizce yani branşınız her ne ise, ansiklopedilerine yeni bilgiler koymayı da ihmal etmemelisiniz.

Tüm bilgi birikiminizi, becerinizi, yeteklerinizi kullanarak, herşeyden evvel iyi bir insan yetiştirmeyi amaçlayabilmelisiniz.

‘3 ay! Böyle tatil mi olur?’ diye yakındığınız günlerde de iyice dinlenmeli, bol bol okuyup öğrenmeli ve kendinizi yepyeni bir eğitim savaşına tüm kalkanlarınızla yeniden hazırlayabilmelisinizdir.

Böyledir.

Fatma EVİRGEN

İngilizce Öğretmeni

KALEV Eğitim Kurumları

Share

Çocuğunuzun Sanat Çalışmalarını Desteklemek İçin Birkaç Basit Yol

Tüm çocuklar yaratıcıdır.

Yapılması gereken en temel şey, onlara “sen yaratıcısın” mesajını verebilmek, onların istek ve eylemlerini kırmamaktır.

Çocukların arzu ve çabaları motive edilmelidir.

Sizler de evde çocuklarınızın kendilerine olan güvenlerini kaybetmeden üretmelerini destekleyip, onları yüreklendirebilirsiniz.

Çocuğunuzun Yaratıcılığını Desteklemek için Bir Kaç Yol:

  • Onlara örnek olun. “Bende yetenek yok, cetvelle bile düz çizgi çizemem”, “çöp adam bile çizmem…” yerine “Yeni şeyler üretmeyi seviyorum.” “Resim yapmak çok eğlenceli bir şey.” diye söyleyin. Eğer çocuğunuz sizin risk alıp bir şeyler ürettiğinizi görürse, bunu kendine örnek alacaktır.
  • Sonucu değil süreci övün. Yaratıcılık süreci, ortaya çıkan eserden çok daha önemlidir. Sadece “Çok güzel bir resim olmuş, harika resim yapıyorsun” demeyin, niçin beğendinizi ifade edin. “Renkler çok canlı, düz çizgilerle eğri çizgiler birlikte çok güzel görünüyor” gibi.
  • Size gösterdiği resimlerle ilgilenin; “Bana yaptığın bu resmi anlatmak ister misin?” gibi ayrıntılı açıklamalar ve sorularla karşılık verin.
  • Çocuğunuzun resminden yetişkin beklentilerinizi uzaklaştırın. Yaptığı karalamaları, çizimleri, renkleri sürekli bir şeye benzetmeye çalışmayın, benzetmesini beklemeyin. “İnsan evden büyük olmaz.”, “Gökyüzünde kedi olur mu?” ”Hiç yeşil adam olur mu?” gibi yetişkin dünyasına ait olmadıkları için resimlerini eleştirmeyin. Çocuklar dünyayı algıladıkları ve hissettikleri gibi kağıda aktarırlar.
  • Çocuklarınızın resimlerini sadece buzdolaplarınızın üzerine asmayın. Her çocuk gerçek resimlerin çerçevelenip evin bir köşesine asıldığını bilir. Çocuğun resimlerinden birini çerçeveleyip en güzel köşeye asın.
  • Resimleri evinizi veya kıyafetlerinizi süslemek için de kullanabilirsiniz, tişört veya bir bardağa baskı gibi. Yaptıklarına gerçekten değer verdiğinizi ve saygı duyduğunuzu hissetmesi önemlidir.
  • Kopyalar, çizimlerini yetişkinlerin yaptığı boyama kitaplarını boyamak yaratıcı değildir. Bunu onlara da anlatın. Bir sanat eserini yaratırken karşılaşacağı sorunları çözmenin hayatının her alanındaki sorunlarını çözmesinde yardımcı olacağını hatırlayın.
  • Çocuğunuzla birlikte müze veya sanat galerisi gezin. Hangi resmi/heykeli en çok beğendini sorun, onları yapan sanatçıların hissettikleri, düşündükleri, niye bunları yaptığı üzerinde sorular sorun birbirinize. Sohbet edin.
  • Evinizde çocuğunuzun çeşitli malzemelere ulaşabileceği ve istediğinde rahatlıkla çalışma yapabileceği bir alan yaratın. İmkanınıza göre bu bir atölye odası veya küçük bir atölye köşesi olabilir. Dağılmasına ve boyanmasına izin verilebilecek bir alan yaratın. (Çocukların kullandığı, neredeyse tüm boyalar su bazlı ve kolay temizlenebilir malzemelerdir. Yerden halıyı kaldırmanız veya yere silinebilir bir şey yaymanız yeterli olacaktır. Çalışma alanında bulunduracağınız basit bir önlük kıyafetlerini de koruyacaktır.)
  • Bir resim çantası veya dosya alın. Çocuğunuzun resimlerini burada düzgün ve özenli bir şekilde saklayın. Üzerinde çalıştığı resmi atmak her çocuğun cesaretini kıracaktır.
  • Çocuğunuza bir defter alın ve onu “sanat günlüğü” ilan edin. Yanınızda yolculuklarınızda bile taşıyabileceğiniz bu defter onun hayatına çizim pratiğini bir rutin olarak sokarken, gelişimini takip edebileceğiniz harika bir kayıt da olacaktır.
  • Yaratıcı düşünce bir keşiftir. Bir çalışmanın nasıl olması gerektiğine dair beklentilerinizi bir kenara bırakın. Neyi nasıl kullanacağını çocuğunuza bırakın.
  • Asla çocuğunuzun resimlerine elinizi sürmeyin. Onun resmini boyamayın, çizmeyin. Müdahaleniniz cesaretini kıracaktır.
  • Resmindeki nesneleri bir şeylere rastlantısal şekilde benzetmeyin. Ondan resmini anlatmasını rica edin.
  • “Hadi resim yap!”, “Bakayım nasıl çiziyorsun?” veya “Ne yapıyorsun?” demeyin. “Resim yapmak ister misin?” teklifinde bulunun, resmini anlatmak isteyip istemediğini sorun.
  • Nasıl yapacağını anlatmayın. Sanat bir keşif, bir deneyimler bütünüdür. Bırakın kendi deneyimlerini oluştursun.
  • Çoğunuza boyama kitapları, kolay boyama yolları, kalıplar gibi şeyler almayın.
  • Çocuklarınızı resim yarışmalarına veya başkalarıyla karşı karşıya getirecek etkinliklere yöneltmeyin. Başkalarıyla kıyaslamayın. Tüm büyük sanatçılar kendilerine has, kendileri gibi oldukları için başarılıdırlar. Onun da bunu bilmesine izin verin. Başkalarının düşüncelerinden çok kendi düşünceleri önemlidir.
  • Çocuğunuzu, tek doğru yanıtı bulmaya değil, çözüm olabilecek pek çok alternatifi üretmeye yöneltin. Direktif veya öneri vermeyin onun yerine ona kendi kendine bulabileceği ve sorabileceği sorular sorun. “Sence bu resme başka ne eklenebilir?” gibi.
  • Uygun olmayan yerlere çizim yaptığında kızmayın. “Yine canın çok resim yapmak istiyor anlaşılan” vb. diye karşılayın. Kağıt verin, çizebileceği bir alan yaratın. Eğer mümkünse ona özel farklı bir alan yaratın ve orayı boyamasına izin verin.
  • Çocuklar kendi hızlarında gelişirler. Bir gelişim sürecinden hızla geçmesini veya atlamasını istemeyin. Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın. Her çocuk kendi gelişim sürecini yaşar. Bazıları rengi, bazıları deseni ön plana çıkarıp gelişir. Sanat tarihi birçok değişik sanatçı ve sanat eseriyle doludur.
  • Sonuç değil süreç önemlidir. Sizin değil, onun kendi içsel gereklikleri önemlidir. Sizin hayal ettiğiniz şeyi yapmasını, beklentilerinizi karşılamasını gerektiren bir durum değildir. Bu “onun” yaratım oyunudur.
  • Ve “Karalamalar, çocuk sanatının yapı taşlarıdır.” Lütfen, azımsamayın.

Kaynak: www.cizgicocukatolyesi.com / www.egitimpedia.com

Share