Tabiatı korumanın amacı, tabiatın
bozulmasını, değişmesini önlemek, onu aziz, korunması gereken bir eşya gibi
tutabilmektir. Tabiat ya kendini değiştirir ya da bizim medeniyetimizin tesiri
ile değişir. Birincisi olağandır. Onu önlemeye insanoğlunun gücü yetmeyeceği
gibi bu çeşit değişme dolayısıyla beliren yeni oluş da zaten has tabiattır.
Bizi ilgilendirmesi gereken değişimler, bizim sebep olduğumuz değişmelerdir.
Hepimizin arkadaş buluşmalarında tekdüze sohbetlerden sıkılıp ayıp olmasın diye elimizi telefona götürmediğimiz ama fark etmeden de uzaklara daldığımız, girilen toplantıda konudan uzaklaşıp pencerenin dışındaki ağaca konmuş kuşları izlediğimiz zamanlar olmuştur. Genelde de böyle zamanların sonunda o anlarla ilgili aklımızda hiçbir şey kalmaz. Anılarımızı zihnimize kazıyan şey duygularımızdır. Geçmişe dönüp baktığımızda bir doğum günü sürprizini güzel bir anı haline getiren o anki şaşkınlık ve mutluluğumuzdur. Aldığımız bir ölüm haberini, yaşadığımız derin üzüntüyle; annemizin saçımızı okşayışı, hissettiğimiz huzurla; sevgilimizle ilk buluşmamız ise kalbimizin heyecandan deli gibi çarpmasıyla canlanır hafızamızda.
Peki en güzel zamanlarımız, en mutlu anılara sahip olduğumuz zamanlar ne zamandı? Buna çoğu kişinin vereceği cevap çocukluğum olurdu herhalde. O yüzdendir ki 70’ler bahane 80’ler şahanedir. 90’lar çocukluğun yaşandığı son nesildir çünkü şu an hali hazırda orta yaşlı olan kesim bu kuşaktandır ve onlara göre en güzel zaman 90’lardır. Çocukluğumuz, hem en çok oyun oynadığımız (hatta attığımız her adımın oyun olduğu) hem de en çok şeyi öğrendiğimiz zamandır. Öyle ki şu zamanda yeni bir dil öğrenmek için kurslara tonla paralar harcamak zorunda kalırken çocukken sıfırdan bir dil öğreniyoruz. Her gün yeni bir nesneyle karşılaşıyor, onu merak ediyor, belki üniversitesini bitirmiş, mastırını yapmış birini bile cevapsız bırakacak sorular soruyoruz. Peki bunca öğrenme işini kotarıp bir de nasıl sürekli oyun oynamışız? İşte bunu düşündüğümüzde anlıyoruz ki aslında öğrenme süreci dediğimiz şey, oyunlarımızın ta kendisi.
Son çalışmalar, yeni bir bilgi transferi yapılmadan önce verilen bir boşluk olduğunda insanların daha iyi öğrendiğini söylüyor. Bu hipokampüsün (beynin hafızadan sorumlu kısmı) 20-30 dakika sonrasında bunalması yüzünden.
Şunu her
zaman yaparım: Bitirmem gereken bir iş vardır – örneğin şu anda yazdığım yazı
gibi – oturur uzunca bir süre onunla ilgilenirim ve bir an gelir artık beynim o
işi yapmaya odaklanamaz ve kendimi internette gezinirken ya da bambaşka bir şey
yaparken bulurum.
Herkesin
odaklanmakla ilgili benzer deneyimleri olmuştur; fakat nedense çocuklardan tüm
ders boyunca, hatta tüm okul günü tam dikkat kesilmelerini ve derslere yüzde
yüz katılım göstermelerini bekleriz. Etkinlikten etkinliğe, dersten derse koşan
çocuklarımızın dikkatleri dağıldığında ise kendimizi yetersiz hissederiz. Neden
dikkatlerini çekemiyorum? Neden beni dinlemiyorlar? Diye kendimizi sorgularız.
İşte bu noktada Türkçeye “Kafa Molası” olarak çevirdiğim “Brain Break” kavramını sizlerle tanıştırmak ve neden kullanmamız gerektiğini açıklamaya çalışacağım.
“Kafa
Molası” nedir?
Kafa
molaları 1 – 5 dakikalık, çoğunlukla bedensel hareket içeren, tabiri caizse
silkelenmemizi sağlayan aktivitelerdir. Bu minik aktivite ile tekrardan
konsantrasyon sağlamamıza yarayacak enerjiyi yüklemiş oluyoruz.