Çocuğumuzun Yaşamında İletişim Engelleri Oluşturuyor muyuz?

Çocukluk çağı bir süreçtir. Bu süreçte bir çocuk sürekli değişim içinde yetişir, büyür, gelişir… Peki, biz yaşamımızın bu en güzel, özel filizi gelişirken onu nasıl koruyup kollamaya çalışıyoruz acaba…

ebeveyn-tutumGelişimi, güçlenmesi, tüm etkenlere dirençli olabilmesi için ona kazandırdıklarımız, kattığımız değerler acaba onu olumlu mu beslemekte? Biz yetişkinler, yapılandırma ve yönlendirmelerimizi yaparken, çocuklarımızı tanıyor muyuz, anlıyor muyuz? Başka bir bakış açısıyla, kazandırmak istediklerimizle, onların yüreklerine dokunmuş oluyor muyuz?

Hep en iyisi olsun diye düşünürüz. Sıradan olmasınlar isteriz. Bunu isterken, yaşamını, hayata bakışını ve en önemlisi arkadaş ilişkilerini etkilemiş olmaz mıyız? Yaşamla mücadele etmesini, zorluklardan yılmamasını, güçlüklere direnci, insan sevgisi ve değerleri nasıl verebiliriz veya ne yapmamalıyız ki onlar üzerindeki etkilerimiz hep olumlu yönde olabilsin?

Çocuğumuzun, hayatta takıntılar geliştirmesi yerine daha esnek olabilmesi, hayal kırıklığıyla her durumda başa çıkabilmesi, sorunları çözebilmesi için ihtiyaç duyduğu becerileri kazanmasına, empati yapmayı geliştirmesine yardımcı olmak… Ne dersiniz? Bu mümkün olabilir mi?

CHARGES MAY APPLY Subject: child afraid of the dark On 2012-05-25, at 4:59 PM, Weikle, Brandie wrote: Nightmares, bedtime, bed, parent, parenting, nighttime, night waking, bad dreams, monsters under the bed, anxiety child afraid of dark.JPG

Neden çocuklarımızın yaşamlarında, üzülmelerinin de doğal olduğunu düşünüp, onlara bunun için izin vermiyoruz? Nasıl müdahale ediyoruz öyle onların küçücük dünyalarına? Çocuklarımızın duygularına yön veriyoruz isteyerek veya farkında olmadan. Hani istiyoruz ki her durumda, tüm iletişimlerinde, bizim çocuğumuz haklı görülsün. Bu konuda çocuğumuza bütün taktik ve destekleri veririz. Böylece farkında olmadan yaşamlarında ilk iletişim engelleri ve ilk ön yargılarla tanıştırmış oluyoruz ve onları soldurmaya başlıyoruz.

Hani hep deriz ya “biz büyüdük kirlendi dünya”. İşte biz böylece bize benzer bireyleri büyütüyoruz. Neden benzetmeliyiz düşünelim biraz… Onlar bizden bir parça ama bizim kopyamız değiller, ayrı bireyler onlar. Onların yaşamları ve yaşadıkları bizlerden çok farklı. Neden onların kendi bakışlarıyla dünyayı, insanları tanımalarına, sınırsız sorgusuz sevmelerine izin vermiyoruz. Oysa onları biraz özgür bıraksak, kendi yanlışlarından öğrenmelerine izin versek nasıl olurdu, hiç düşündünüz mü?

Üzülerek itiraf ediyorum ki, bir anne olarak ben de bu yanlışları yaptım ne yazık ki. Bana öğretilen de bu olmuştu insan ilişkilerine dair. Değişimim ise hep öğrencilerimin bana yansımaları, sınıf ortamındaki yaşanmışlıklarla kazanılarak oluşmuştur.

Hani aslında bir düşünsek büyük olarak… Sosyal insanlar olsunlar deriz ve anaokuluna başlatırız. Burada da sürekli öğretmenlerinin kontrolleri, öngörüleri, gözlemleri ve önleyici tutumlarıyla gelişmişlerdir. Sorunları oluşmadan öngörülerle çözümlenmiştir

İşte bu yıl 1. sınıf oluyoruz. Ne mutlu çocuğumuzun, her alanıyla büyüdüğünü, bilgilenip geliştiğini görmekteyiz. Onlar kendi yaşıtlarıyla buluşmuşlar, bir sınıf oluşturmuşlar. Burada bir güçler dengesi oluşmuş. Hayatlarında ilk kez ailelerinden uzakta, bağımsız olabilecekleri hayatlarının ilk topluluğunda birey olmuşlar. İlişkilerinin farkındalığını geliştiriyorlar. Hani “sarıl arkadaşına” dersiniz hiç düşünmeden sevgiyle 12443270_1088931704461196_863660507_nsarılır. Hiç yargılamadan tertemiz duygularla… Sonra bir bakarız ki ön yargılar gelişmiş, “hayır ben ondan uzak durmalıyım” “hayır sarılmamalıyım” diye konuşmaya başlar. “Neden” dersiniz “o bana kötü söz söyledi” veya “kötü davrandı” der. Sorarsınız, arkadaşı üzgün üzgün çocukça bahaneler üreterek haklılığını anlatmak ister. İçinizden onun bu masum ve heyecan dolu haline gülümsemek gelir. Hani onları bir arada konuşturur birbirlerini dinlemelerini sağlarsınız ya, -bu hoş bir andır- sonra her ikisi birden susarlar, gerekirse özür dilerler birbirlerinden, bir zaman sonra da olay biter. Tekrar birlikte oynamaya başlarlar. Oysa çocuklar evde bu olayı kendi bakışlarıyla anlattıklarında, ebeveynler olarak, çocuğumuzu hemen haklı görerek, başlarız onlara taktik vermeye… Nedennn? Dayanamayız çünkü onların üzülmelerine… Hırslarına yenik düşmelerini istemeyiz. Kendi çocuğumuzun dışındaki çocukların, çocuk olduğunu unuturuz hep. Kendi çocuğumuzun dışındaki çocuk davranışlarını kabulde zorlanmamız üzücüdür ki, çocuğumuzun da onu kabullenmemesine neden oluyor. Çocuğumuz insanlarla ilgili ilk engelini geliştirmeye işte burada başlıyor.

ac59fc4b1rc4b1-koruyucu-aile2Peki, onların güçlenmeleri nasıl olacaktır. Biz onların bu ilişkilerde yaşayacağı olumsuzluklara neden dayanamayız. Hemen destek veririz bu davranışımızla onları güçlendirdiğimizi mi düşünürüz. Pamuklar içinde büyütmekle onlara verdiğimiz zararı hiç göremiyoruz yazık ki ve böylece büyür çocuklarımız zaman içinde.

Büyürler, artık bizim yanlarında olmadığımız zamanlarda yaşarlar olumsuzluklarla baş edebilmeyi… Nasıl baş edecekler dersiniz? Yeterince güçlendiler mi? Bir ön yargıları vardır artık onlara hazır kazandırılmış, yaşamalarına izin verilmeden. Kendi deneyimleri olmadan sorunları çözülmüş bireylerdir. Bu durumlarda ya kendileriyle çelişirler, ya karşılarındakilerle. Sorunları çözmeden sorunlar yumağı oluşturulmuştur şimdi.

kendin-ol-mutlu-ol2İşte bu zamanlarda dibe vurur, bizim o pamuklara sararak örselenmeden büyüttüğümüz çocuklarımız çünkü hiç yaşamamışlardır bu olumsuz duyguları yönetme durumlarını; ya önlenmiştir ya da yetişkinlerin taktikleriyle sonucu değiştirilmiştir ve buna alışmışlardır. Farkında olmadan bekler sorunu gizli bir el çözsün, tavsiyelerde bulunsun, o da karşısındakine kendince en doğru davranışı göstersin. Dünyanın sonu gelmiştir şimdi, ilişkilerinde ve iletişimlerinde güçlü ve dayanıklı değildir, bu olumsuzluklara direnç sağlamakta zorlanır. Bazı zamanlar, klinik tablolar bile oluşabilir, belki daha hafif olabilir ama bu da dayanıklılığa bağlı olarak değişim gösterir.

Bizler öğretmen olarak sınıfta oluşan bu durumlarda bu engeli kırmakta çok zorlanıyoruz. Oysa ebeveynler olarak, onun arkadaşı ile olan sorununu dinlerken, sadece ayna tutarak sözcüklerini ona yansıtsak ve yargılamadan onun kendini duymasını sağlasak, daha etkili dinlemiş olmaz mıyız? Bunun sonucunda kendini sorgulamış, doğruyu yanlışı kendi penceresinden görmüş olur…

Haydi, kendi ilişkilerimizi düşünelim çocukluğumuzdaki… Arkadaşımızla yaşadığımız sorunları, büyüklerimize söylemediğimiz zamanlar sorunların aslında pek de kayda değer olmadığını sadece konuşmalarımızda kendimizi tam ifade edemediğimiz için sorunları içimizde büyüttüğümüzü, fakat kısa bir süre sonra her şeyi unutup dost olduğumuzu, arkadaşımızı sevdiğimizi görmedik mi?

Sağlıklı, kişilikli, ön yargı ve tutumlardan uzak, kendi deneyimlerinden yola çıkabilen, dengeli, adil, özgüveni yüksek çocuklar yetiştirmek dileğiyle…

Bir öğretmenin not defterinden…

Nimet Solak GAYRETLİ
Sınıf Öğretmeni

KALEV İlkokulu

Share