Ne sıcak, ne soğuk… Serin Olmak…

1Bu sözü yıllar önce Gazi Mahallesinde Baba Destek Programı uygulanırken duyduğumdan beri aklımın hep bir tarafında tutarım. Bu sözü söyleyen, 60’lı yaşlarda, okuma yazma bilmeyen ve 6 yaşındaki oğlu için ısrarla eğitime devam eden Ali amcadan duydum. Ali amca konuşkan bir katılımcıydı ve ne vakit söz alsa eğitimci bir türlü toparlayamıyor ve Ali amcanın sözünü kesmek durumunda kalıyordu. Sözünün kesildiği anlardan birinde Ali amca sinirlendi ve sesini de biraz yükselterek “Hoca, hoca eşle, çocukla serin olacan diyorum, serin” dedi.

Aslında Ali amca, gelişim psikolojisi ve aile eğitimleri literatürünü, bir cümle ile özetlemiş ve saptamasını yapmıştı. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın kültürlerarası psikoloji alanında ödül almasına temel teşkil eden “ Özerk İlişkisel Benlik Kuramı” nın kısa bir özeti gibi bu cümle.* (Çiğdem hanım bu sözüme ne der, nasıl yorumlar merak ediyorum.)

Özerk İlişkisel Benlik Kuramını tanıtabilmek için öncelikle kavramları biraz açmak gerekiyor. Çocuğun benlik gelişiminde iki temel dinamikten bahsedilebilir. Bunlardan ilki anne baba sevgisi, diğeri ise anne baba denetimi. Okumaya devam et “Ne sıcak, ne soğuk… Serin Olmak…”

Share

Şimdi Okullu Olduk, Sınıfları Doldurduk…

1aÇocuk için okula başlamak yeni bilgiler edineceği yepyeni bir dünyanın başlangıcıdır. Öğrenme ve sosyal yönünün yanı sıra duygusal açıdan da çocuk için büyük bir değişikliktir. İçine doğduğu ilk sosyal çevresi olan ailesinden ayrılarak yeni ilişkiler kuracağı bir gruba girmektedir.

Çocukların kişiliklerinin ve bireyselliklerinin biçimlenmesinde, ev ve okul çevresindeki kişilerle etkileşimlerinin büyük rol oynadığı bu dönem oldukça önemlidir. Bu süreçte çocuklar kadar ebeveynlerde çok heyecanlanır. Günler öncesinden okul hazırlıkları başlar. Çantalar, kıyafetler alınır. Okul hayatıyla yeni tanışacak çocuk ve ebeveynler için yaşanan bu tatlı heyecanın yanı sıra birçok belirsizlik de vardır; ‘Çocuğum ilk gün ağlayacak mı?’ Arkadaşları ile uyum sağlayacak mı? ‘Sorumluluklarını yerine getirebilecek mi?’ gibi pek çok soru ailelerin kafasını meşgul eder. Okumaya devam et “Şimdi Okullu Olduk, Sınıfları Doldurduk…”

Share

Abur Cubur… Hapur Hupur…

okulGünümüz çocuklarının beslenme alışkanlıklarını oldukça etkileyen ve çok az kişinin değindiği bir etken vardır; son yıllarda aile yapıları ve çalışma alışkanlıklarında yaşanan değişimler. İnsanlık tarihi boyunca yemek yemek önemli bir toplumsal olaydır ve yemek geleneklerine halen önem veren ülkelerde yemekten alınan lezzet, yeme koşulları ile ilişkilendirilmiştir: hazırlama ve sunum, aile toplantıları ve sofra sohbetleri… Ancak gelişmiş uluslarda yemeğin hazırlanması yalnızca paketi açmak ve gerekiyorsa mikrodalgayı çalıştırmaktan ibaret hale geldikçe, yemek yemek giderek yalnız başına yapılan bir aktiviteye dönmüştür.

2005 yılında Birleşik Krallık’ta 2000 aileye uygulanan bir anket, ailelerden %20’ sinin birlikte hiç sofraya oturmamış olduğunu (!), geri kalanların dörtte üçününse yemeklerini televizyon izlerken yediğini ortaya çıkardı. Daha da ötesi, çoğunlukla aile fertleri aynı televizyonu bile izlemiyorlardı. Birlikte yemek yemekten yalnız yemek başına yemeye doğru bu toplumsal değişim, elektrik hızıyla gerçekleşen birçok başka kültürel değişimin ikincil etkisi olarak neredeyse yorum yapmaya bile izin vermeyecek kadar kısa sürede gerçekleşti. Okumaya devam et “Abur Cubur… Hapur Hupur…”

Share

Çocuğumuzun Yaşamında İletişim Engelleri Oluşturuyor muyuz?

Çocukluk çağı bir süreçtir. Bu süreçte bir çocuk sürekli değişim içinde yetişir, büyür, gelişir… Peki, biz yaşamımızın bu en güzel, özel filizi gelişirken onu nasıl koruyup kollamaya çalışıyoruz acaba…

ebeveyn-tutumGelişimi, güçlenmesi, tüm etkenlere dirençli olabilmesi için ona kazandırdıklarımız, kattığımız değerler acaba onu olumlu mu beslemekte? Biz yetişkinler, yapılandırma ve yönlendirmelerimizi yaparken, çocuklarımızı tanıyor muyuz, anlıyor muyuz? Başka bir bakış açısıyla, kazandırmak istediklerimizle, onların yüreklerine dokunmuş oluyor muyuz?

Hep en iyisi olsun diye düşünürüz. Sıradan olmasınlar isteriz. Bunu isterken, yaşamını, hayata bakışını ve en önemlisi arkadaş ilişkilerini etkilemiş olmaz mıyız? Yaşamla mücadele etmesini, zorluklardan yılmamasını, güçlüklere direnci, insan sevgisi ve değerleri nasıl verebiliriz veya ne yapmamalıyız ki onlar üzerindeki etkilerimiz hep olumlu yönde olabilsin?

Okumaya devam et “Çocuğumuzun Yaşamında İletişim Engelleri Oluşturuyor muyuz?”

Share

Değerler Eğitiminde Ailenin Rolü…

degerler (1)Okul öncesi dönem, çocukların değerler eğitiminin temelinin atıldığı en önemli dönem olma özelliğindedir. Değerler değişmez ilkeler olmakla beraber yaşanılan çevre, kültürel özellikler, deneyimler, eğitim gibi pek çok değişkenle farklılığa uğrayabilmektedir.

degerler (3)İyi bir değerler eğitiminin akademik başarıyı da etkilediği, yapılan araştırmalar sonucu görülmüştür. Eğer bir çocuğun okula başladığında sorumluluk, kendini kontrol gibi kişilik özelliklerinde uygun gelişme varsa, okul başarısının da olumlu etkilendiği görülmektedir. Saygı, sevgi gibi değerler ise çocuğun sosyal yaşamını etkileyen ve gelişimini sağlayan değerler olarak görülmektedir. Okumaya devam et “Değerler Eğitiminde Ailenin Rolü…”

Share

Çocukların Sorumluluk Kavramını Öğrenmesi için Küçük İpuçları…

Sorumluluk nedir? Kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini, zamanında yerine getirmesi bilincidir. Çok küçük yaştan itibaren öğrenilen ve gelişen bir beceridir.

sorumluluk (3)Acaba nasıl sorumluluk sahibi bireyler yetiştirebiliriz?

Öncelikle okul öncesi dönemde küçük ipuçları ile önemli davranış kazanımları ya da davranış değişiklikleri yaratabiliriz.

Peki nasıl? Okumaya devam et “Çocukların Sorumluluk Kavramını Öğrenmesi için Küçük İpuçları…”

Share

Çocuklar Dünyayı Okur…

Okul öncesi, çocuğun dünyayı keşfetmesini ve tanımasını izlemek için heyecan verici bir dönemdir. Küçük çocukları düşündüğümüzde İngilizce öğrenmek etrafındaki dünya ile iletişim kurmalarına olanak sağlamaktadır. Bu dönemde çocuklar, belli nesneleri isteyebilir, soru sorabilir, kendi dünyaları hakkında konuşabilir ve anaokuluna başlamadan önceki durumlarına kıyasla daha üst düzey bir iletişim kurabilirler.

cdoAnaokulu öğrencileri oyun oynama fikrine bayılırlar. Birbirinden değişik oyun olanakları ile donatılmış bir ortamda öğrenmek onlar için daha kolay olacaktır. Bu yüzden eğlenceli ve heyecan verici oyunlar oynamak öğrenmelerine yardımcı olur. Oyun oynarken birçok yapı öğrenirler ve belli harfleri ya da kelime ve yapıları öğrendiklerinin farkına bile varmazlar. Öğretmenler çocuklara boyamaları için harfler veya kelimeler verebilir, harflerle ilgili resim yapmalarını isteyebilir, böylelikle harfleri yazmalarını sağlayabilir; hikaye kitaplarından canlandırmalar yapmalarını isteyebilir, belli sesler ile başlayan eşyalar getirmelerini isteyebilir ve bunun gibi etkinliklerle öğrenme fırsatları yaratabilir. Okumaya devam et “Çocuklar Dünyayı Okur…”

Share

Kardeşim doğdu !!!!!!

kardes_kiskancligiKıskançlık, kızgınlık sonucu oluşan, insanlara yönelik bir içerleme tutumu olarak tanımlanabilir. Beklenen ilgi, sevgi ve şefkat eksikliğine verilen bir yanıttır. Kıskançlığı oluşturan ortam çoğu kez toplumsal içerikli olup, özellikle çocuğun sevdiği kişileri kapsar.

Kıskançlık doğal bir duygudur, sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Bazı araştırmalara göre kıskançlığın içgüdüsel, yani doğuştan getirdiğimiz genlerimize şifrelenmiş olduğu ileri sürülmektedir. Yaşamın her döneminde görülebilen bu duygu çocuklukta biraz daha yoğun yaşanabilir. Bu duyguyla ilk tanışma, bazı gelişim kuramcılarına göre iki yaş civarında babanın çocuk tarafından tanınmasıyla anneyi paylaşamama üzerine başlar. Bu gelişim evresinin üzerine aileye yeni katılan bir kardeşin dünyaya gelmesiyle ilk çocukta bir takım duygu ve davranış bozuklukları gözlemlenebilir. E ne de olsa kardeş kardeşin kumasıdır… Okumaya devam et “Kardeşim doğdu !!!!!!”

Share

Efsane Avcılığı: İki Dilli Çocuk Yetiştirmek

efsaneKüçük yaşta dil eğitimi söz konusu olunca ebeveynlerden genellikle ikinci bir dili öğretmenin en uygun yaşı nedir sorusu gelir ki, biz eğitimciler bunun anne karnında bile başlayabileceğini söyler ve ne kadar erken o kadar iyi olduğunun altını çizeriz. Bunun üzerine hemen şu sorular gelir: Peki biz şu dili öğretirken onun anadilde geri kalmasına sebep olmaz mıyız? Kafası karışmaz mı? Peki ya herkesten geç konuşursa?

Bu tip endişeler kulaktan dolma bilgilerden kaynaklanır ve zamanla birer mit haline dönüşmüşlerdir.

Okumaya devam et “Efsane Avcılığı: İki Dilli Çocuk Yetiştirmek”

Share

Hayatın Ritmini Yakalayın…

hritm4“Yetenek olağandır. Yeteneği besleyip geliştirecek çevreyi bulmak olağan değildir. Her çocuk pek çok yeteneğe yatkın doğar. Eğitimin gizi bu yetenekleri ortaya çıkaracak çevrenin yaratılmasında ve geliştirilmesindedir.”

Japon müzik eğitimcisi Suzuki yetenek ile eğitim ve çevre ilişkisini bu şekilde kuruyor. Eğitimde müziğin özgüveni, karakteri, beyin ve duygular arasındaki koordinasyonu, iletişim becerilerini, dinleme becerilerini, hafızayı ve dil becerilerini geliştirdiğini biliyoruz. Araştırmalara göre müzik, çocukların seslerini ve kelimelerini geliştirmenin en iyi yolu!

Bireysel başarılar da şüphesiz yaşanılan çevrenin genel iklimiyle çok paraleldir. Evet, başarıda kişinin kumaşının kalitesi büyük etkendir ama içine doğulan toplumun belirleyici etkisi göz ardı edilemez. Bunun böyle olduğunu ortaya koyan pek çok değerli çalışma var. Malcolm Gladwell, Outliers adlı kitabında bu durumu “ekolojiyle” şöyle izah eder:

Okumaya devam et “Hayatın Ritmini Yakalayın…”

Share