İkinci Yabancı Dil ve Yeni Maceralar

İngilizcenin ana dil olarak tanımlandığı ve yetersiz olduğu düşüncesiyle son yıllarda önemli bir yer edinmiş ikinci yabancı dil, birçok eğitim-öğretim kurumlarında hem velilerin hem de çocukların gözünde soru işaretleri barındırıyor. Fransızca ve Almancanın yıllardır okullarımızda ikinci yabancı dil olarak öğretildiği düşünülürse, bu dilleri geliştirmek için bir şekilde kaynaklar bulunabiliyor veya bilir kişiler sayesinde akıllardaki soru işaretleri sona erdirilebiliyor. Başlığımda ‘’ikinci yabancı dil’’ ifadesini kullanarak genel bir sorunu açıklamaya çalışmak ya da hatırlatmak istesem de, aslında kaynak sıkıntısı çektiğimiz ‘’İspanyolca’’ hakkında bilgilendirmek istiyorum. İspanyolca bildiğimiz gibi dünyada en çok konuşulan dillerden biri olmasıyla son yıllarda ülkemizde çok popüler bir dil haline gelmiştir. Fakat sorun şu ki; günümüzde hangi özel okula adımımızı atsak bu dille karşılaşır ancak bu dil konusunda çocuklarımıza nasıl yardımcı olacağımızı bilemeyiz. Bunun çeşitli sebepleri var elbette. İspanyolca kaynak materyallerini satan yayınevlerinin beş parmağı geçmemesi, internet üzerinde yer alan kaynakların her zaman güvenilir olmaması ve elbette ki anne, babaların dile dair hiçbir fikri olmaması. Son bahsettiğim fikir sahibi olmama konusunu çok doğal karşılıyoruz elbette. Ancak sonrasında anne, babalarda kaygı görüyoruz ve gözlemliyoruz. ‘’Nasıl yardımcı olacağız?’’, ‘’Yardımcı birini mi bulsak?’’, ‘’Ne yapalım hocam, biz de mi öğrenelim?’’ vb.

Okumaya devam et “İkinci Yabancı Dil ve Yeni Maceralar”
Share

Daha İyi Bir Kitap Okuma Deneyimi için 7 Öneri

“Çocuklarınıza doğumdan itibaren kitap okuyunuz” önerilerini görmüş, hakkında yazılar okumuş ve her zaman destekçisi olmuş bir eğitimciyim. Fakat anne olduktan sonra bunu artık sadece desteklemiyor, bir uygulayıcı konumunda bu tespitlerin doğruluğunu şaşkınlıkla ve hayranlıkla görüyorum; yaşıyorum.

Oğlum Serdar henüz küçücük bir bebekken ona resimli kartlar ve kitaplarla kelimeleri tanıtıyordum. Herhangi bir tepki yoktu, ta ki Serdar biraz büyüyene kadar. Yaşını doldurmaya yakın basit hikaye kitaplarını okumaya başlamıştık. Konuşarak ona anlatamadığım şeyleri, kitaptaki karakterler benim yerime ona anlatıyor ve Serdar onları taklit etmeye çalışıyordu. Örneğin, “Max, uçağını uçurmayı çok severmiş” cümlesini okuduğum anda; Serdar elini uçak yapıp “Vuuuuh” diye taklitler yapıyordu.

Çocuklara kitap okumanın etkilerini kendi hayatında görmüş bir eğitimci olarak özellikle de okul öncesi dönemdeki ders planlamalarımızda hikayelere ağırlık vermekle ne kadar doğru bir karar verdiğimize bir kez daha ikna oldum.

Okumaya devam et “Daha İyi Bir Kitap Okuma Deneyimi için 7 Öneri”
Share

Anadolu Manzaraları

Tabiatı korumanın amacı, tabiatın bozulmasını, değişmesini önlemek, onu aziz, korunması gereken bir eşya gibi tutabilmektir. Tabiat ya kendini değiştirir ya da bizim medeniyetimizin tesiri ile değişir. Birincisi olağandır. Onu önlemeye insanoğlunun gücü yetmeyeceği gibi bu çeşit değişme dolayısıyla beliren yeni oluş da zaten has tabiattır. Bizi ilgilendirmesi gereken değişimler, bizim sebep olduğumuz değişmelerdir.

Okumaya devam et “Anadolu Manzaraları”
Share

3 2 1 Sobe! Buldum sizi hadi çıkın!

Hepimizin arkadaş buluşmalarında tekdüze sohbetlerden sıkılıp ayıp olmasın diye elimizi telefona götürmediğimiz ama fark etmeden de uzaklara daldığımız, girilen toplantıda konudan uzaklaşıp pencerenin dışındaki ağaca konmuş kuşları izlediğimiz zamanlar olmuştur. Genelde de böyle zamanların sonunda o anlarla ilgili aklımızda hiçbir şey kalmaz. Anılarımızı zihnimize kazıyan şey duygularımızdır. Geçmişe dönüp baktığımızda bir doğum günü sürprizini güzel bir anı haline getiren o anki şaşkınlık ve mutluluğumuzdur. Aldığımız bir ölüm haberini, yaşadığımız derin üzüntüyle; annemizin saçımızı okşayışı, hissettiğimiz huzurla; sevgilimizle ilk buluşmamız ise kalbimizin heyecandan deli gibi çarpmasıyla canlanır hafızamızda.

Peki en güzel zamanlarımız, en mutlu anılara sahip olduğumuz zamanlar ne zamandı? Buna çoğu kişinin vereceği cevap çocukluğum olurdu herhalde. O yüzdendir ki 70’ler bahane 80’ler şahanedir. 90’lar çocukluğun yaşandığı son nesildir çünkü şu an hali hazırda orta yaşlı olan kesim bu kuşaktandır ve onlara göre en güzel zaman 90’lardır. Çocukluğumuz, hem en çok oyun oynadığımız (hatta attığımız her adımın oyun olduğu) hem de en çok şeyi öğrendiğimiz zamandır. Öyle ki şu zamanda yeni bir dil öğrenmek için kurslara tonla paralar harcamak zorunda kalırken çocukken sıfırdan bir dil öğreniyoruz. Her gün yeni bir nesneyle karşılaşıyor, onu merak ediyor, belki üniversitesini bitirmiş, mastırını yapmış birini bile cevapsız bırakacak sorular soruyoruz. Peki bunca öğrenme işini kotarıp bir de nasıl sürekli oyun oynamışız? İşte bunu düşündüğümüzde anlıyoruz ki aslında öğrenme süreci dediğimiz şey, oyunlarımızın ta kendisi.

Okumaya devam et “3 2 1 Sobe! Buldum sizi hadi çıkın!”
Share

“Kafa Molası” Nedir? Çocuklar Neden Buna İhtiyaç Duyar?

Son çalışmalar, yeni bir bilgi transferi yapılmadan önce verilen bir boşluk olduğunda insanların daha iyi öğrendiğini söylüyor. Bu hipokampüsün (beynin hafızadan sorumlu kısmı) 20-30 dakika sonrasında bunalması yüzünden.

Şunu her zaman yaparım: Bitirmem gereken bir iş vardır – örneğin şu anda yazdığım yazı gibi – oturur uzunca bir süre onunla ilgilenirim ve bir an gelir artık beynim o işi yapmaya odaklanamaz ve kendimi internette gezinirken ya da bambaşka bir şey yaparken bulurum.

Herkesin odaklanmakla ilgili benzer deneyimleri olmuştur; fakat nedense çocuklardan tüm ders boyunca, hatta tüm okul günü tam dikkat kesilmelerini ve derslere yüzde yüz katılım göstermelerini bekleriz. Etkinlikten etkinliğe, dersten derse koşan çocuklarımızın dikkatleri dağıldığında ise kendimizi yetersiz hissederiz. Neden dikkatlerini çekemiyorum? Neden beni dinlemiyorlar? Diye kendimizi sorgularız.

İşte bu noktada Türkçeye “Kafa Molası” olarak çevirdiğim “Brain Break” kavramını sizlerle tanıştırmak ve neden kullanmamız gerektiğini açıklamaya çalışacağım.

“Kafa Molası” nedir?

Kafa molaları 1 – 5 dakikalık, çoğunlukla bedensel hareket içeren, tabiri caizse silkelenmemizi sağlayan aktivitelerdir. Bu minik aktivite ile tekrardan konsantrasyon sağlamamıza yarayacak enerjiyi yüklemiş oluyoruz.

Okumaya devam et ““Kafa Molası” Nedir? Çocuklar Neden Buna İhtiyaç Duyar?”
Share

Onarıcı Tarım, Planlama Felsefesi ve Yaşamın Özü

Bir tane öğretmenimiz var, “Doğa Ana”…

 Yıl 2019. Organik tarım, ekolojik tarım, sürdürülebilir tarım çoğumuzun duyduğu kavramlar ve uygulamalar. Ancak biz artık sürdürülebilirlikten bahsedemiyoruz. Çünkü sürdürülebilecek bir şey kalmadığı, dünyadaki toprakların (Anadolu’da dahil) organik maddece fakirleştiği ve artık ölü toprak olarak adlandırdığımız düzeye düşmüş olduğu göz ardı edemediğimiz bir gerçek. Bu noktada artık yerken, giyinirken, aslında yaşarken onarmaktan bahsetmeyi arzuluyoruz. İşte burada bütüncül bir yaşam planlamasını hayatımıza yerleştirmemiz gerekiyor. Bütüncül olarak onaran bir felsefeyi benimsedikten sonra üretim felsefesi olarak da onarmayı hedeflememiz gerekiyor. Bunu da fikir babası Masanobu Fukuoka’nın “Doğal Tarım”ı olan Bütüncül Planlama altında Onarıcı Tarım ve de Permakültür uygulamalarıyla gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Peki nasıl olur bu onarmak?

“Bir şeyi basit olarak anlatamıyorsanız, konuyu tam olarak anlamamışsınız demektir” demiş Einstein. Sade yaklaşalım konuya öyleyse. Fikrin temeli basit aslında; karşımızda duran sistemi bir canlı olarak görüp ona saygıyla yaklaşmak ve içinde bir yere kendimizi yerleştirebilmek. Kendi halinde yiyecek üretemeyen toprağı onarma kısmına gelirsek orada da fikrin temeli basit gibi görünüyor; toprağın organik maddesi eksikse arttır. Arttır ama bunu doğal yolla yap, taşıma suyla değirmen dönmez, tutup elle gübre ekleme. Peki doğal yolla nasıl yapacağız?

Okumaya devam et “Onarıcı Tarım, Planlama Felsefesi ve Yaşamın Özü”
Share

Sevgili Helikopter Ebeveynler: Lütfen Durun

Merhaba! Ben bir öğretmenim.

Siz ise bu satırları okuyan bir ebeveyn olabilirsiniz. Çocuğunu önemseyen ve onun için her şeyin en iyisini isteyen, ona çok ama çok değer veren bir ebeveyn. Okulda keyifli vakit geçirirken, aynı zamanda sınavlardan en yüksek notları alsın; sorunlarla muntazam şekilde baş edebilirken, aynı zamanda arkadaş edinmede hiç zorluk yaşamasın isteyen özverili bir ebeveyn.

Size iyi bir haberim var, ben de öğrencilerim için aynen bunları istiyorum. Okumaya devam et “Sevgili Helikopter Ebeveynler: Lütfen Durun”

Share

Sosyal Etkinlik Candır…

Eğitim, bireyi topluma kazandırmak ve hayata hazırlamaktır. Bunları yaparken çocuklarımızın düşünen, eleştiren, sorgulayan, bireyler olmalarına da önem vermek; tabii bunun yanında toplum olarak ihtiyacımız olan sosyal birey algısını da oluşturmak gerekir.

Çocuklarımıza bütün bu olumlu özellikleri kazandırmak için onları okulda sosyal aktivitelerle buluşturmanın yanı sıra sosyal yaşamda da sanatla, sporla ve müzikle buluşturmak için aile ve öğretmenlerine önemli görevler düşüyor. Sosyal etkinlikler bu sürecin en önemli yapıtaşıdır. Bireye birey olma yolunda kazandıracağı çok önemli kazanımları vardır.

Sosyal etkinliğe katılan çocuklarda ne gibi gelişmeler olur?

• İletişim becerileri kuvvetli olur.
• Özgüvenleri artar.
• Yapabilirliklerini farkına vardıkları için öz farkındalıkları gelişir.
• Sorumluluk almaktan çekinmezler. Sorumluluklarını yerine getirmekte daha yeteneklidirler.
• Topluma, toplumsal olaylara daha duyarlı olurlar.
• Daha programlı olurlar. Zaman yönetimi konusunda daha verimlidirler..
• Daha pozitif ve objektiftirler.
• Öz denetimleri gelişir.
• Anlama, kavrama, uygulama, analiz, sentez basamaklarında gelişmeler görülür.
• Tüm bunların yanında takım olmak, birey olmak kavramlarını öğrenirler. Toplumsal uyumda daha az sorun yaşarlar.

Tüm bunlarla birlikte daha mutlu bir birey olurlar.

Anne – baba olarak çocuğumuza yapacağımız en önemli yatırım ve yardım iyi bir eğitim ve bunun yanında ileride yapabileceği bir hobisi olması adına yol gösterici olmaktır.

Fatma PEKTAŞ SELAMİ
Sınıf Öğretmeni

KALEV İlkokulu

Share

İlle de Oyun…

Oyun, çocuğun gelişiminde çok önemli bir yer tutar. Fiziksel gelişimi destekleyip enerji atmasını sağlamanın çok daha ötesinde kazanımlar verir çocuğa. Bir grup içinde sözlü ya da sözlü olmayan şekilde kendini ifade etmeyi pratik eder. Diğer arkadaşlarının cümlelerini, tepkilerini, mimiklerini ve beden dillerini tanır. Sıra bekleme, takip etme gibi önemli davranışları gelişir. Alan ve oyun malzemesi kullanımı konularında özen duygusu gelişir. Paylaşmayı, kurallar koymayı-uymayı, uzlaşmayı, paylaşmayı, işbirliği yapmayı, problem çözmeyi oyunla pratik eder. İnisiyatif kullanmak, sorumluluk ve risk almak gibi önemli kavramlarla oyunla tanışır. Oyun oynanmadan dolu dolu yaşanan bir çocukluktan da bahsedilemez. Sosyal hayatının içindeki duruşunu belirleyebilmenin yolu da gene oyunlardan geçer.

Her çocuğun mutlaka deneyimlemesi gerektiğine inandığım geleneksel çocuk oyunlarından bahsetmek istiyorum.

Körebe: Sınırlı alanda oynanması gereken bir grup oyunudur. Oyuncular bir halka oluştururlar. Ebe olan çocuğun gözleri bir eşarpla bağlanır, halkanın ortasında kendi etrafında birkaç tur döndürülür ve oyun başlar. Körebe mekana dağılan oyunculardan birini yakalamak zorundadır. Oyuncular ebeyi sesleriyle yönlendirirler, şaşırtmacalar yaparak yakalanmamaya çalışırlar. Okumaya devam et “İlle de Oyun…”

Share