Kıskançlık, kızgınlık sonucu oluşan, insanlara yönelik bir içerleme tutumu olarak tanımlanabilir. Beklenen ilgi, sevgi ve şefkat eksikliğine verilen bir yanıttır. Kıskançlığı oluşturan ortam çoğu kez toplumsal içerikli olup, özellikle çocuğun sevdiği kişileri kapsar.
Kıskançlık doğal bir duygudur, sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Bazı araştırmalara göre kıskançlığın içgüdüsel, yani doğuştan getirdiğimiz genlerimize şifrelenmiş olduğu ileri sürülmektedir. Yaşamın her döneminde görülebilen bu duygu çocuklukta biraz daha yoğun yaşanabilir. Bu duyguyla ilk tanışma, bazı gelişim kuramcılarına göre iki yaş civarında babanın çocuk tarafından tanınmasıyla anneyi paylaşamama üzerine başlar. Bu gelişim evresinin üzerine aileye yeni katılan bir kardeşin dünyaya gelmesiyle ilk çocukta bir takım duygu ve davranış bozuklukları gözlemlenebilir. E ne de olsa kardeş kardeşin kumasıdır…
Peki, bu duyguyu ve bir takım davranış sorunlarını önüne geçmek için neler yapabiliriz;
Hamilelik döneminde temellerini atacağınız bu önleme çalışmalarına çocuğunuza anlayabileceği bir dilde aileye yeni bir üyenin geleceği, ev ortamının her zamankinden daha heyecanlı ve karışık olabileceği, örneğin eve sık sık misafirlerin gelip gideceği, annenin biraz yorgun olabileceği, yeni doğan bir bebeğinin yaşamsal ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayacağı için bunların anne tarafından karşılanacağı bu sebeple annenin bebekle biraz fazla vakit geçirmek zorunda kalacağı ama aynı şeylerin o doğduğunda da yaşandığı ve her şeyin zamanla tekrar düzene gireceği anlatılabilir. Öte yandan hamilelik döneminde ve tabii ki sonrasında da babanın veya başka bir aile üyesinin (anneanne, babaanne, dede vb) büyük çocuğun bakımıyla ilgili temel ihtiyaçlarda (yemek, banyo yaptırma, uyutma gibi) destek olmaya başlayabilir. Böylece anne hastanedeyken ya da bebekle meşgulken çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmez ve yaşantısının değiştiği fikrine kapılmaz.
Çocuktaki temel endişenin ‘eskisi kadar sevilmeme, ilgilenilmeme’ olduğu göz önünde bulundurularak ebeveynler çocuğa “Kardeşin doğdu; ama senin dünyanda değişen bir şey yok. Sana olan sevgimizde bir azalma yok.” mesajını sadece sözcüklerle değil davranışlarla da çocuğa iletmelidirler. Bu da çocuğa onunla özel olarak paylaşılacak zaman ayırmaya devam ederek onunla konuşarak, onunla ortak faaliyetlere girerek ve ona sorumluluklar vererek olur. Kıskanan çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir. Öte yandan yeni doğan çocuğu kıskanmasına engel olmak için normalin üzerinde ilgi ve hoşgörü göstermek durumu kötüleştirebilir. Örneğin, kendi yatağında uyuması gereken çocuğu ebeveyn yatağına almak, biberon/emzik kullanımını bırakmış olan çocuğa çocuğun istemesi üzerine biberon ve emzik kullanımına geri dönmek, altını bezlemek gibi…
Doğum sonrası dönemde yeni doğan bebeği görmeye gelen pek çok insan olacaktır, her şeyin küçüğünün sevimli göründüğünün hepimiz farkındayız fakat ziyaretçilerinizi bu konuda muhakkak uyarmalı, eve geldiklerinde önce ilk çocukla ilgilenmelerini rica etmelisiniz (tabii ki normal düzeyde). Aile büyükleri veya misafirler tarafından bebekle ilgili yapılan ‘gözleri dedesi gibi, gülüşü annesi gibi’ yorumlar diğer kardeşin kıskançlık duygularını körükleyebilir. Yine doğum sonrası dönemde çocuğunda fikri alınarak kardeşiyle ilgili bir takım sorumluluklar verilebilir (pudrasını, bezini, emziğini getirmek gibi). Bu tip sorumluluklar kardeşi sahiplenmesini kolaylaştıracaktık fakat gereğinden fazla sen abisin sen ablasın gibi söylemler de çocukların omuzlarına fazla yük oluşturmaktadır, nihayetinde kendisinin de hala çocuk olduğu unutulmamalıdır.
Literatür ve pratik tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki; kardeşler arası kıskançlığı alevlendiren nedenlerden biri de ebeveynlerin kardeşlere eşit davranma çabasıdır. Hâlbuki biliriz ki hiçbir çocuk bir diğeriyle eşit değildir. Örneğin, yaşları birbirine yakın iki çocuğunuz var, iki kardeş birbirleriyle tartışıyor. İki çocuğunuza da o anda TV izlememe cezasını veriyorsunuz. Aynı suçu işleyen kardeşlere aynı cezayı vermek aslında eşitlik gibi görünse de adaletsizliği doğurmaktadır çünkü bir çocuğunuz için TV izlemek önemli olabilir fakat öteki çocuğunuz için önemsizdir. İşte bu adaletsiz durumda kardeşler arasındaki kıskançlık duygusunu pekiştirir.
Her zaman bilinmelidir ki çocuk, anne ve baba üçgeninde süren ilişki muhakkak adalet ve güven duyguları içerisinde olmalıdır. Asla unutmayın siz bu süreci karmaşıklaştırmazsanız birkaç basit taktikle süreci yönetmekte zorlanmayacaksınızdır…
Psk. Duygu KURULAY
Psikolojik Danışman